Abdullah abi ve AKP ve 301

Bir ihtimal daha var. Her şeyi sıfırdan başlatacak bir ihtimal. İşte adalet. İşte yüce Türk yargısının adaleti denecek bir ihtimal. Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi suçlu bulmama ihtimali. Belki küçük bir ihtimal, ama çok çok uyanık bir ihtimal. O zaman ne olacak? Türk hukukuna, Türk yargı sistemine borçlanmış olacağız. Ve borçlu kalacağız. Ben bu borcu peşinen söyleyeyim de...Üniversitede cebimizde her zaman paramız olmazdı. Kahveye borçlanırdık. Bir gün kahveci Abdullah abi, dün gibi hatırlıyorum, bana yaklaştı ve dedi ki, Gökhan, 367 lira borcun var. Abdullah abi dedim, benim borcum yok. Ödedim. Var, dedi. Yok, dedim. Var, dedi. Yok, dedim. Var, dedi. Yok, dedim.Ve Abdullah abi öldürücü hamleyi yaptı. Dedi ki, niye bu kadar 'büyütüyorsun' canım? Paranın lafı mı olur? Canın sağ olsun. Ve ben ne söyleyeceğimi şaşırdım. Teşekkür mü etmeliyim? Yoksa, borcum yoktu diye münakaşayı sürdürmeli miyim? Hamle gerçekten öldürücüydü. O andan sonra ne söylesem, beyhude, ne yapsam, nafile. Abdullah abi bana hiç olmadık yere dava açtı. Ve aniden 'büyük bir âlicenaplıkla' davayı kapattı. İtişmeyi sürdürsem, yaşlı ve munis bir adamla 'bir hiç' uğruna itişmeyi sürdüyor olacaktım. Sürdürmesem, olmayan borcum yüzünden ilelebet borçlu ve müteşekkir kalmak zorunda kalacaktım. Ve ben, sesimi çıkaramadım. Abdullah abiye ilelebet borçlu kaldım. Kararlarını siyasi alan bir yargı, bunu da yapabilir. Siyaseten zekice ve uyanık olanı budur. Hele karşında AKP varsa. En iyi hamle budur.Çünkü karşındaki AKP, ona dokunmayan yılanı bin olmasa bile yüz yaşatmaya teşnedir. 301'de gördük. Bin yaşatamadı, ama yüz yaşatacak.Orhan Pamuk mesela Türklüğü mü aşağıladı, yoksa ecdadı üzerinden Türk milletini mi? Hadi bakalım. Soruşturmaya savcılarımız karar versin. Yok yok, savcılarımız karar vermesin. Biz demokratız. Adalet Bakanımız karar versin. Çok gürültü çıkacaksa, soruşturulmasın. Çıkmayacaksa, soruşturulsun. Adalet Bakanı hepsine soruşturmayın derse ayıp olur. Bir kısmına evet demeli. Di mi? 1500 soruşturma talebi var. Mesela 300'üne evet derse, Adalet Bakanı makul bir çizgiye oturtabilir durumu. Diğer 1200 kişi de Adalet Bakanı'na duacı olur. Aslında soru şu, bu zibidileri kim affetsin? Yazarımız, çizerimiz kime borçlansın? En iyisi, adalete bakana borçlansın. Adalet Bakanı af makamı olsun. Türk hukukunun siyaset imkânı var zaten, şimdi de Türk siyasetine hukuk imkânı yaratalım. Daireyi tamamlayalım. Hiç yoktan borçlandırma ve affetme imkânları yaratalım. Hukukun içine 'mutlak siyasi güç' noktaları yerleştirelim. Demokrasiye yedek, padişahlar yaratalım. Ama hâşâ, 301'i toptan kaldırmayalım. Bunu demokrasi diye önce halka, sonra da AB'ye yedirmeyi deneyelim. Yemezlerse, biz elimizden gelen her şeyi yaptık, size de hiçbir şey beğendiremiyoruz, diyelim.Ey AKP, sana Anayasa Mahkemesi'nde açılan dava gazete kupürlerinden oluşmuştur ve temelinde 301 davaları gibi bir ifade özgürlüğü davasıdır. Şimdi velev ki, bir Adalet Bakanı ya da Cumhurbaşkanı çıkıp bunu soruşturma aşamasında durdursun, bunun adı demokrasi midir?Ya da Anayasa Mahkemesi beraat kararı verirse, her şey basit bir yanlış anlamadan mı ibarettir?Demokrasi suçun terkibindedir. Tekzibinde değil. Böyle olmasaydı, demokrasi değil, adil bir padişah peşinde koşardık. Demokrasisiz adalet peşinde koşardık. İnan bu devirde daha kolay olurdu. Siyasi bir taktik ve tekzip makamını demokrasi diye siz birilerine yutturmaya kalkışırsanız, aynısı sizin de bir gün başınıza gelir. O gün de çok uzakta olmayabilir. Artık şunu merak ediyorum. Önünüzdeki 301 değil de, idam cezasını kaldırma meselesi olsaydı. Belki de Adalet Bakanı'nın iznine bağlardınız idam cezasını. Yoksa Cumhurbaşkanı'na mı? Ya da hiçbir şey yapmazdınız. Nasılsa yıllardır kimse idam edilmiyor bu ülkede. Tıpkı '301'den kimsenin içeride olmaması' gibi.Ne cesur, ne hesapsız, ne gözü kara insanlar varmış bu ülkede yahu? İdamı kaldırdılar.Demokrasi bedavaya olmuyor. Biz üç-beş kelime ettik, eş, dost, arkadaş kaybettik. Artık siz de demokrasi uğruna bir şeyler kaybedin. Kaybedebilin.Hukuktaki her delik, 'kara delik'tir. O küçük kara delik, bir gün siz dahil her şeyi yutar.Belki de yutmaya başlamıştır bile.

Posted at zaman: 11:00 on 20 Nisan 2008 Pazar by Gönderen gazete koseleri | 0 yorum   | Filed under: ,

Sevgili Pippa

Laik bir cumhuriyette yaşıyorduk. O kadar, o kadar mutluyduk ki, demokrasi gerekmiyordu. Kadınlarımız moderndi. Başları açıktı. İyi giyindikleri zaman fantezilerimizdeki ecnebi kadınlara benziyorlardı. En çok da İtalyan'a benziyorlardı. Spor otomobilde eşarbının ucundan saçlarının perçemi uçuşan Sophia Loren, laf aramızda, fıstık gibiydi. Tam istediğimiz gibiydi. Ne eksik, ne fazla. İlahi ve dengeli bir nokta. Bu noktanın ötesine de berisine de karşıydık.Sophia Loren önde, bir fino köpeği gibi arka koltuğa olsun sıkıştırdığımız kadınlarımız bize müteşekkirdi. Bu sayede kanun yaparken kendimizi onlara karşı rahat hissettik. Bu rahatlıkla töre cinayetleri meselesine eğildik. Ablalarını, bacılarını öldürenler birer trajedi kahramanıydı. Ayrıca, törenin düzenli olarak yok ettiği kadınların başı açık değildi. Onlar henüz kadın değildi. Biz de onların trajik katillerine empati gösterdik. Bu empati laikliğe aykırı değildi. Ölenle ölünmez, ama Türk, öldürene empati gösterir. Batı'da, katile edebiyatçı empati gösterir. Katilin içindeki insanı edebiyatçı ortaya çıkarır. Bizde katile hukukçu empati gösterir. Onun içindeki insanı hukukçu ödüllendirir. Batı'yla aramızda bu kadarcık fark olsun, di mi? Kültürümüzün farkını korumayacaksak, bağımsızlığımızı nasıl koruruz?Hukuk bizde bir sanattır. Erkeği yorumlar, kadını yorumlar, insanı yorumlar. Geleceği yorumlar. Edebiyatçıya da bu yüzden pek ihtiyacımız yoktur. Hatta edebiyatçı, yazar, buralarda hukuka rakiptir. Kültür farkı işte.Dedim ya, kadınlarımızın başını açıp onları kurtarmıştık. Yüzde 99'u Müslüman bir ülkede Sophia Loren olma imkânı bahşetmiştik onlara. Bu sayede kadınlarımız bize karşı âlicenaptı. Çok da şikâyet etmiyorlardı. Her mahallede bakkaldan fazla kuaför, mizanplileriyle yuvarlanıp gidiyorlardı. Bu yüzden onları tasnif etmemize karşı çıkmadılar. Onları fahişeler ve iffetli kadınlar olarak ikiye ayırdık. Bu, geleneklerimizde vardı. Laiktik, dini devletten ayırmıştık. Bu yüzden onları Müslüman gelenekteki gibi cariyeler ve diğer kadınlar olarak tasnif etmedik. Biz, modern bir ayrımı tercih ettik. Fahişeler ve iffetli kadınlar. Ve fahişeye tecavüzde tenzilat yaptık.Bu ince ayrımın bize büyük faydası oldu. Bu sayede çok önemli bir gerçeği keşfettik. Her kadın fahişeydi. Yanlış anlamayın, her kadının fahişeleştiği bir an vardı, biz onun peşindeydik. Tecavüz kadının fahişeleştiği anda gerçekleştiyse tecavüzde tahrik olduğunu keşfettik. Yargıçlarımız kadının fahişeleştiği bu anı tespitte uzmanlaştı. Dedik ya, Türkiye'de laik yargıçlar sanatçı gibidir. İnsanı yorumlamayı iyi bilirler. Hukukun ışığı ve ilhamıyla her şeyin perde arkasını görebilirler. Aynı yargıçlar bütün bir milletin fahişeleştiği, kendini Avrupa'ya, gâvura, emperyalizme, irticaya peşkeş çektiği anı anında tespit edebiliyor. Müsaade edin de tek bir kadının fahişeleştiği anı tespit edebilsinler.Kocalar da karılarına tecavüz ediyordu. İstedik ki onlar da bu büyük fırsattan, bu büyük indirimden yararlansın. Nasılsa kadınların başı açıktı ve tahayyül edemeyecekleri kadar özgürdüler. Halbuki erkeğin özgürlüğü fötr şapkayla geçiştirilmişti. Arzu ettik ki bu mazlum erkekler, hiç olmazsa evlerinde adaletten nasiplerini alsınlar. Karılarına ara sıra indirimli tecavüz etsinler. Bu atılım fahişeliğe yepyeni bir ışık tuttu. Dışarıda kuyruk sallayan kadın fahişedir, evinde ise, sallamayan. Yanlış anlamayın, ikincisi kaypaklık anlamında fahişelik. Antlaşmaya uymamak anlamında. Bilirsiniz kültürümüzde böyle bir deyim vardır. Biz laikiz, bu yüzden referansımız geleneklerimizdir. Kuran değil. Çok büyük bir fark. Geleneklerimiz olmasa Batı'dan ne farkımız kalır? Bir bakmışsınız hem laik hem demokrat olmuşuz. Bacaklarımızı açıp Batı'ya teslim olmuşuz.Bu arada mükemmel bir laik kadın nesli yarattık. Kadınlarımız çok prezantabldılar. Hiçbir şeye karışmadan her yerde arzı endam edebiliyorlardı. Kendilerinin klonu kız çocukları yetiştirebiliyorlardı. Nadiren bakire değilseler, diktirebiliyorlardı. Fahişelikle iffet arasındaki ince çizgide bir ip cambazı gibi yürüyebiliyorlardı. İşte böyle sevgili Pippa. Sen kadını felaketten kurtaran laik bir cumhuriyette yetişmedin. Bu inceliği öğrenemedin. Ama müjde, sana tecavüz edene indirim yok. Biz sana tecavüz ederken, Avrupa da bize tecavüz etti. Kültür farkı, laiklik falan dinlemedi, demokrasi adına Türk'e uygun laik indirimlerimizi elimizden aldı.Senin katilin, işte bu yüzden, seni öldürdükten sonra bir kahvede AB'ye nispet yapıyordu. Biz laik bir cumhuriyette yaşıyoruz, Pippa. Kadınlarımız o kadar mutlu ki, demokrasiye ihtiyaçları yok."Demokrasiye giden yolda mutlaka ama mutlaka irticaya otostop yapmak zorunda kalırsın."Laik kadınlarımıza biz bunu ezberlettik. İyice bellettik. Artık rahatız. Sen de bizim gibi rahat uyu, Pippa.

Posted at zaman: 11:00 on 18 Nisan 2008 Cuma by Gönderen gazete koseleri | 0 yorum   | Filed under: ,