Öngörülebilir İrrasyonalite

Elimde bir kitap, bir kaç gündür karıştırıyorum. Kitabın adı, Öngörülebilir İrrasyonalite (Predictable Irrationality). Ben edebiyata inanamam, sosyal bilime inanamam. Ben kitaba inanırım. Kitapların toplamına, literatüre inanırım. Bir bakarsınız, bir adli tıp ders kitabı bin edebiyatçının yakalayamadığı ebedi ‘okumayı’ edepsizce yakalamıştır. Bu arada edebiyatçı, edeplerden edep beğenerek kendine bir hakikat kurmaktadır. Tanrının yasaklandığı bir memlekette kendine gizlice bir tanrı yaratmaktadır. Edebiyat denen bu hakikati beğenirseniz, alırsınız. Gerçeklerden kendi sarsak hakikatinizle değil, üzerinde daha çok çalışılmış edebiyat, sosyal bilim denen hakikatle kaçarsınız.

Söz konusu kitabı satın alma nedenim, kitabın ismi. Öngörülebilir İrrasyonalite. Yeter de artar bile. Bu isimi görür görmez kendi kendime dedim ki, bu iki kelime kapak olur Türkiye Cumhuriyeti’ne. Bundan daha hassas kıssası olan varsa, beri gelsin.

Türkiye’de bugün siyasi analist diye saygı gören herkes ‘öngörülebilir irrasyonalite’ üzerine uzmanlaşmıştır. Yani Türkiye’nin makbul siyasi analistleri, bir tür ‘kestirilebilir delilik, akıldışılık’ uzmandır. Onların suçu değil. Başka türlü bir öngörü mümkün olmuyor, para etmiyor bu diyarda.

Türkiye 2008 yılına kadar ‘öngörülebilir irrasyonalite’yle geldi. Yani, düzenli bir düzensizlikle. Metotlu bir delilikle.

Bir irrasyonalitenin öngörülebilir olması için en elzem şey, ilk yalanın kutsallığıdır. Akıldan ilk kopuşu nedir bir delinin? Mesela kendini Napolyon sanması. Deli bu ilk yalandan vazgeçmediği sürece aslında epey öngörülebilir bir delidir. Öngörebilmek eğer sizin için önemliyse, bu ilk yalan da sizin için altın değerindedir.

Bu ilk yalan, kuyruklu yalan, ‘anayalan’, kaybolduğu anda zifiri karanlığa gömülürsünüz. Ne yapacağı kestirilemez bir deliyle karşı karşıya kalırsınız. Bu anayalanlar varolduğu, itibar gördüğü sürece en azından öngörülebilir bir toplumda yaşıyorsunuzdur. Akıllı değilsinizdir, ama öngörülebilir bir delisinizdir.

İşte Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatma davası Türkiye’de çok önemli bir kopuşun yaşanmasına neden oldu. ‘Öngörülebilir İrrasyonalite’den ‘Öngörülemez İrrasyonalite’ye geçtik. Yani, kestirilebilir delilikten kestirilemez deliliğe.

Eskiden olsa Anayasa Mahkemesi’nin kararını bütün siyasi analistler kestirebilirdi. Beklenen akıldışılık mutlaka gerçekleşirdi. Ama öyle olmadı. Mesela ben tahmin ettim de AKP’nin kapanmayacağını, ‘her kesimden’ ağır toplar ıskaladı. Bundan ne bana gurur, ne de onlara gocunma payı çıkmalı.

Çünkü deli aniden zırdeli oldu. Ve bütün kestirilebilirliğini kaybetti. İşler ‘fifty fifty’ye bindi. Bilmiyorum Britanyalı bahis şirketleri bahis açtılar mı bu meseleye. Ama açabilirlerdi.

Yani bir anlamda eskisinden beter durumdayız. Öngörülebilirlik anlamında. Şimdi artık öngörülebilen değil ‘öngörülemeyen’ irrasyonelleriz. Devletimizin ruhu, masalı çöktü.

Sorun bir bakalım kendinize, biliyor musunuz, DTP kapatılacak mı? Kestirebiliyor musunuz? Öngörebiliyor musunuz? Eskiden olsa bilirdiniz. Kapatılacak. Belki yarın da bilebilirsiniz. Ama bugün bilmiyorsunuz. Yargının varlığı var, hükmü yok artık.

Askerin dokunulmazlığı kalkacak mı? Cuntacılık soruşturulabilecek mi? Eskiden olsa, olmaz derdiniz. Yarın, belki olacak dersiniz. Ama bugün, bilmiyorsunuz.

Anayasa Mahkemesi kapatamayınca AKP’yi, kabul edin artık, sistem çöktü ve ortada yeni bir sistem de yok. Memleket dışarı salınıvermenin heyecanından içinde bulunduğu durumun vahametini göremez halde.

Öngörünün olmadığı yerde devlet yoktur. Ve bu kez de, siyasetin alanı son derece genişlemiştir. Her şey ama her şey siyasetten ibarettir.

Evet, ben de bir uzlaşma olmadan buradan bir yere gidilmeyeceğini görebiliyorum.

Ama bir uzlaşma yapılacaksa artık onun neyin uzlaşması olacağı belli. Artık bütün temel yalanların, Kürt Türk’tür, Ermeni değil Osmanlı mazlumdur, şeriat başucumuzdadır, Alevilik Sünni bir mezheptir, vesaire vesaire. Bütün anayalanların hükmünün bittiği bir döneme girdik. Ya, anayasamızın mahkemesinin de muhakemesinin de artık taşıyamadığı bu anayalanları unutacağız ve ortak gerçekler üzerinde anlaşacağız. Yeni anayasayı yalanlar değil, gerçekler üzerine kuracağız. Temel gerçeklerde uzlaşacağız. Ve ‘öngörülebilir rasyonel’ bir devlet olacağız.

Ya da maalesef, kestirilebilir akılla, kestirilemez deliliğin, yani iki uzlaşmazın bir ‘ortalamasını’ alacağız. Ve, ‘kestirilebilirliği’ kurtarmaya çalışırken, bir bakacağız ‘kestirilemez bir akıllı’ olmuşuz.

Yepyeni bir felaket. Yani gerçeklerin it gibi farkında, ama bunu kabul etmeyen bir toplum. Yani deliyi oynayan bir akıllı. Ne işe mi yarar? Yine ‘birilerinin’ işine yarar, Türkiye’nin işine yaramaz.


About this entry


0 yorum: