Avrupa’nın Güneydoğusu

Bundan tam iki gün önce Türkiye tahliye edildi. Yani, “Bizi güneşe çıkardılar”. Türkiye rehin alınmıştı. Öyle dört-beş aylığına falan değil. Tam bir buçuk senedir Türkiye kapatılmıştı. Basbayağı kilitlenmişti.

Önce Türkiye’yi itip kakıp köşeye sıkıştırdılar, sonra yine baharlardan bir bahar, Türkiye’yi ‘hiç yoktan’ içeri tıktılar. Ve şimdi de dışarı saldılar.

Her gözaltına alınıp salıverildiğinde, bunu bir ihtar, yani bir muhtıra olarak görmeye göstermeye o kadar aşina, o kadar teşne ki darbeli memleketim, ucuz kıssalar, beleş hisseler hemen ortalıkta uçuşmaya başladı.

Suçlu Türk hukukuydu, Türk yargısıydı. Suçunu kabul etmek, tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı. Kuyruğunu kıstırıp köşesine çekildi. Haklı olan, hakkı yenen Türkiye’ydi. Türkiye kazandı.

Şimdi Türkiye kime teşekkür edecek? Kime minnet edecek? Kimseye. Çünkü bunu kendi başardı. Kendi nüfusunu kullandı, yetmedi, üzerine kendi nüfuzunu kullandı, ve dışarı çıktı.

Türkiye’nin kimseye minnet borcu yok. AKP’nin birilerine minnet borcu varsa, bu artık tamamıyla AKP’nin meselesidir. Hesabı AKP’den sorulur. AKP artık iktidardır. İktidarında bir iktidarsızlık varsa, kapalı kapılar ardında anlaşma yaptıysa, bu, bundan böyle Türkiye’nin meselesi değildir. AKP’nin meselesidir. Artık Türkiye’de gizli kalan her şeyin vebali, gizliliğe tamah edenin boynunadır.

Çok önemli bir viraj alındı. Bir devir sona erdi, AKP demokratın himayesinden çıktı. Bundan böyle demokratlar AKP’den yana olmayacak. Eğer tercih ederse, AKP demokratlardan yana olacak.

Türkiye’nin tahliyesi çok çok önemli bir şeyi tescil etti. Türkiye Avrupa’da nüfuz sahibi bir ülkedir. Türkiye bir Avrupa ülkesidir. Bu tahliyenin gerçekleştiği gün, Türkiye’nin Avrupa’ya kabul edildiği gündür.

Avrupa siyaseti artık Türk siyasetini içine almıştır. Türkiye’deki demokratın da otoriterin de Avrupa’da net bir uzantısı vardır. Avrupa’da Türk demokratına destek olanlar olduğu gibi köstek olanlar da mevcuttur, ve olmaya devam edecektir.

Türkiye’yi yavaşlatmak isteyen Avrupalı, kafasını çevirdiği anda, memleketi yavaşlatmakta çıkarı olan Türkü bulacak, onunla el ele tutuşacaktır. Fransızın fikrinin Türkiye Türklerindir gazetesine yakın durması gibi, Türkiye AB’ye diyen Avrupalı da, Türkiye’de yandaşını bulmakta zorlanmayacaktır.

Çünkü Türkiye AB yolunu seçti. AB rayına geçti. Kimsenin nüfuzu, Türkiye’nin nüfusunun ve nüfuzunun toplamının önüne artık geçemez. Bu budur. AKP’yi kapatmayan değil, kapatamayan Anayasa Mahkemesi’nin varlığı devam etse bile, hiçbir ‘hükmü’ kalmamıştır. Yeni bir anayasanın mahkemesini oluşturmak artık istisnasız ‘her kesim’ için kaçınılmazdır. Bunu başka türlü okumaya çalışan her şey, ucuz kurnazlıktır. Kullanım tarihi geçmiş çakallıktır.

Bundan böyle Türkiye’nin meselesi aynı zamanda Avrupa’nın Güneydoğu meselesidir. Bu böyle biline.

Ama bir diyarın Güneydoğusu olmak da kolay değildir. Kürtlere sorun, anlatsınlar. Güneydoğulular ne içeriye alınır ne dışarıya bırakılır. Merkezlerde Güneydoğu’ların enerjisinden, gençliğinden, etinden, sütünden vazgeçemeyen ama siyasete girmesinden, siyasete ortak olmasından hiç haz etmeyenler her daim mevcuttur.

Ama ne olursa olsun, Türkiye AB rayına girmiştir. Ergenekon davasıyla, Türkiye’yi bu raydan çıkarmak isteyenlerin yöntemleri ve ideolojileri teşhir edilmiştir

Bundan sonraki mücadele, bu rayda gidişi yavaşlatmakta çıkarı olanlarla, hızlandırmakta hayali olanlar arasında olacaktır. Artık Türkiye’deki siyasi mücadele çağdışı anakronik bir mücadele değildir. Yaşadığımız devrin mücadelesidir.

Ergenekon’un yeraltı siyasetinden boşalan yeri ‘eski makbuller’in kapalı kapılar siyaseti alacaktır.

‘Eski makbuller’ AB rayının vidalarını gevşetecektir. Mesela bizim AB treninin rayı Türk malı olsun diye tutturacak, bu gidişi durduracaktır. Bütün yaratıcılığını kullanacaktır. Türkiye’nin patinajı için sözde demokratik her jargonu tekere sokacaktır.

Türkiye yeteri kadar yavaşladığı gün ‘eski makbuller’ için ‘uzlaşma’ gerçekleşmiş olacaktır.

Bunlar dışında bugün her şey meçhuldür. Tahliye edilen Türkiye, mapushanenin kapısının önünde bir sigara yakmış, boş boş etrafa bakmaktadır.

O sırada Türkiye’nin başbakanının ağzından şu sözleri duyarız. “...yola devam, diyoruz. Bu yol, Türkiye için, cumhuriyetimizin çağdaşlaşma hedeflerini temsil eden AB’ye tam üyelik yoludur. Bu yoldan dönüş yoktur, olmayacaktır.”

Bu kesin sözler, dün çok önemli sözlerdi, bugün, malûmun ilâmından başka bir şey değiller.

Ergenekonsuz Türkiye’de bir siyaseti diğerinden farklı kılacak sözler, istikamet belirten değil, süratli ve radikal bir irade işaret eden sözler olacak.


About this entry


0 yorum: