Açık olma zamanı

Fransa’da nihayet anayasaya girdi. Türkiye gibi iri bir ülke AB’ye girmeye kalkarsa ve bununla ilgili Fransız meclisinde 5’te 3 çoğunluk sağlanamazsa (ki bu oran 367’den çok daha masum bir oran), Fransa referanduma gidecek. Yani Türkiye bir gün AB’ye girme noktasına gelirse, Fransızlar bunu oylayabilecek.

Niye Britanya veya İsveç bu konuda bu kadar hassas değil de, beşiklerin beşiği Fransa hassas?

Bunun cevabı için büyük analizleri bir kenara bırakın. Gözlerinizi açıp bir Fransa’ya bakın yeter. Fransa çok ama çok büyük bir dekadans yaşıyor. Bu epeydir böyle. Anglosakson dünyasının yükselişi karşısında eziliyor, kendini kibirden kibre vuruyor.

Fransa artık dünyanın entelektüel merkezi değil. Dünya bir yana, kendi kendinin bile merkezi değil. Kafası çalışan, yeniyi arayan Fransız, LA’a koşuyor, NY’a kaçıyor. Hiç olmadı, soluğu Londra’da alıyor. Sanat, felsefe artık Fransa’dan sorulmuyor. Fransızlar şaşkın, televizyonlarda bile bunu tartışıyorlar. Hani neredeyse bir Tanrı vergisi sanıyorlardı bunu. Ellerinden bu kadar çabuk gitmesi onlarda sanki bir soyguna uğradıkları duygusu uyandırıyor.

Bildiğiniz Fransa buharlaşıp yok oluyor. Ekonomisi de yorgun ve ikinci sınıf. Artık kartpostal aşkların turistik çerçevesi bile olmayı beceremiyor Fransa. Hiçbir şeyin merkezi olmayı beceremeyince epey ben merkezli oluyorsun. Dekadans bu işte. Fena bir insanlık hali.

Madem oylamak istiyorlar, oylasınlar. Daha önce de Britanya’yı almadılar AB’ye. Ama sonunda aldılar. Çünkü artık, nihayetinde Avrupa’nın iradesi kazanıyor. Fransa artık bağımsız değil. Avrupa’nın kralı değil.

Fransa şöyle diyor. Her şeyimi kaybetmişim. Elimde kıçıkırık bir siyasi nüfuz kalmış Avrupa’da, onu da şimdi 100 milyonluk Türkiye’yle mi paylaşıcam?

Fransa’nın çöküşünü engellemek için liberal bir açılıma, AB’ye ihtiyacı var. Ve fakat, bunun bedeli de siyasi gücünün azalması, Avrupa içinde cüssesinden büyük yer kaplamaması.

Avrupa’da Fransa kadar ‘dekadan’ başka hangi ülke var? Türkiye var. 100 yıllık dekadansını pek idareli yiyor. Bu dekadans dededen toruna, tadından hiçbir şey kaybetmeden bütün nesillere yetiyor. Adı Türkiye Cumhuriyeti, ama tadı ebediyen ‘dekadan’ Osmanlı İmparatorluğu.

Şimdi Fransa Türkiye’nin AB’ye girişini oylayacak da, Türkiye oylamayacak mı? Türkiye’nin AB’ye girme ihtimalinden bazı Fransızlar kadar büyük rahatsızlık duyan birileri daha var. Bazı Türkler. Birileri Türkiye’de bundan çok açık rahatsızlık duyuyor. Kendilerine makul diyen birileri de çok gizli bir rahatsızlık…

Kifayetsiz Türkler cumhuriyetinden, Kifayetli Türkiyeliler cumhuriyetine geçişin önünü kesmek için silahlı yeraltı örgütleri kanlı kampanyalar yürütüyor. Ordu bir siyasi parti gibi siyasete giriyor. Muhtıralar veriliyor. Siyasete sürekli müdahale ediliyor. Büyükanıt, bir başbakandan öte, ‘dekadan’ bir Osmanlı padişahı gibi, Karanlık Savaşlar teorisinden, AB müktesebatının 15. maddesinin Türkiye’yi böleceğinden bahsediyor.

Bu kaosa bakınca, bir AB referandumunun herhalde Fransa’dan çok önce Türkiye’de yapılması gerekir diye düşünmeden edemiyor insan. Herkesin silahlarını gömmesi, eğer doğru dürüst bir savları varsa, eteğindeki taşları ortaya dökmesi gerekiyor.

Taraftar olan niye taraftar, karşı olan niye karşı? Bu milletin bunları artık çok net duyması gerekiyor. Çünkü tartışmak yerine, Türkiye’de liberal demokrasinin ensesine sokakta kurşun sıkılıyor.

Böyle bir AB referandumu, Ergenekon ne kadar büyük ve girift bir yapılanma olursa olsun, Ergenekon’un sivil siyasete çekilmesini zorunlu kılacaktır. Amaç da zaten budur. Ergenekon’a el sallamış herkesin ama herkesin boynunu uçurmak değil, onları legal siyasete çekmektir.

AB referandumunu kazanmış, AB sürecini açık ve net bir devlet politikası haline getirmiş bir Türkiye’de Ergenekon’un altına inebileceği bir yer yoktur. Böyle bir yer kalmaz.

En azından, yeni anayasa halka sunulurken çok açık bir AB tartışması çerçevesinde sunulmalı. Her şey şeffaflaşmalı. Bu tartışmayı hilebazlar değil, rasyoneli olan, söyleyecek açık sözü olanlar kazanmalı.

Böyle şeffaf bir AB tartışması birçok şeyi açığa çıkaracaktır. AKP, AB konusunda ne kadar samimi? Yoksa, AB meselesi AKP’de yalnızca bir liderlik iradesi ve şirazesinden mi ibaret? Ki bu çok muhtemel.

Ve en önemlisi, Kürtler’den, Ermeniler’e ve Kıbrıs’a kadar her fırsatta tam ulusalcı pozisyon alan, savaş uçaklarıyla camlar kıran Ertuğrul Özkök’ün makuller çetesinin ne kadar makul olduğu da idrak edilmeli.

İdeolojisi ve bakışı açısı net olanlar ortadadır. AB konusunda ideolojik değil ‘stratejik ve sinik’ olanlar, artık açık olmak zorundadır. Çünkü belli ki, Türkiye’deki kanlı karanlık, bu ‘makul müphemlik’ üzerinde konuşlanmıştır.


About this entry


0 yorum: