Demokratlığımızın sığlığından dem vuruyor birileri. Dolayısıyla derin demokratlık diye bir şey var, onlar biliyor, biz bilmiyoruz.
Siyaset biliminin halkın elinden çekip alamadığı tek şey olan demokratlığı da ‘akademia’nın tozlu raflarına kaldırmak istiyorlar. Demokratlığı nemli bir mahzende yıllandırıp ara sıra tadına bakıp tükürmek istiyorlar. Gövdesi dolgunlaşınca, tadı olgunlaşınca halka ikram etmek istiyorlar. (Bu kadar nadide bir şey bütün bir halka dağıtılmaya yeterse tabii.) Demokrasi degüstatörleridir onlar. Onların tadına bakıp onaylamadığı demokrasi demokrasi, demokratlık demokratlık değildir.
Halbuki demokrasi fikrinin en güzel yanı evde kendi imkânlarınızla yapılabilir olmasıdır. Demokrasi basit bir şeydir, basit değilse demokrasi değildir. Demokrasinin ne olduğunu anlamak için eğitim seminerleri gerekmez. Biraz hayatı okumayı biliyorsan yeter. Demokrasi fikrinin en büyük gücü buradadır.
Kitaplardan önce hayata yazılmıştır.
Ama gel gör ki, demokrasi degüstatörleri sana demokrasinin karmaşık ve çok derin bir şey olduğunu anlatacaklar. Hele hele Türkiye gerçeğinde çok daha karmaşıklaşan bir mesele olduğunun altını çizecekler.
Sen de bu karmaşıklığı evde tek başına kavrayamayacağına göre, birilerine danışmak zorunda kalacaksın. Sonunda, sen bilirsin abla, sen bilirsin abi, noktasına geleceksin. O meşum pozitivist odaya bu sefer arka kapıdan gireceksin.
Türkiye’nin çok özel ve çok karmaşık jeopolitik koşulları teranesi nasıl totaliter bir rejimin zeminini oluşturduysa, Türkiye koşullarında demokrasinin derinliği ve karmaşıklığı fikri de otoriter bir rejimin temellerini oluşturacak. Sakın şaşırma.
Benim gördüğüm ve anladığım kadarıyla Türkiye’de asker bir karar aldı. Totaliterliğin dilinden otoriterliğin diline geçme kararı. Totaliterliğin dili militer, stratejik, jeopolitik bir soğuk savaş diliydi. Asker bu dilin zaman aşımına uğradığını fark etti. Bu yüzden bu ölü dilin zehrini oraya buraya saçanlara karşı açılan savaşa destek verdi. Bu dille bu geminin artık yürüyemeyeceğini idrak etti.
Evet, asker Ergenekon soruşturmasına göz yumdu. Ama bir koşulla. Fazla abartılmaması koşuluyla. Ve Ergenekon’un eski ‘totaliter’ dilinin yerine yeni ‘otoriter’ bir dil oluşturulması koşuluyla.
İşte ‘tarafsız’ların ehemmiyeti bu noktada devreye giriyor. Bu insanlar ulusalcı değiller, bunlar ‘basit demokrat’ da değiller. Onların görevi yeni ve asil bir korku yaratmak. İç savaş korkusu.
Onların görevi otoriter bir rejimin görünüşte ‘demokrat’ dilini oluşturmak. Bu dilin Türkiye’ye özel, yerel bir dil olmasına dikkat etmek. Demokrasi fikri tam ulaşılabilir olmuşken, onu ulaşılabilir olmaktan çıkarıp karmaşıklaştırmak.
Gerginlik ve heyecan olmadan gerçek bir dönüşüm dünyanın hiç bir ülkesinde mümkün olmamıştır. Onların görevi bu heyecanı halka çok görmek. Bu heyecanın iç savaşa gideceği korkusunu yaymak.
Onların görevi asgari bir demokrasiye doğru evrilebilecek bir ülkenin fren balatalarını ABS frenlerle değiştirmek. Ve derinleşmiş otoriter bir zeminde Türkiye’yi durdurmak.
Yok hayır, onlara bu görev bir zarfta tebliğ edilmedi. Onların bizzat kendileri halka tebliğ edilmiş birer zarf.
Halktan önce AKP’nin bu zarfı açması muhtemeldir. Bu zarfı açan AKP kapatılmaz. Bu zarfı açmayan AKP, kapatılır. Garip bir çıkmaz daha.
“Ya 9 Mart darbe girişimi?..
1971’in 12 Mart askeri darbesinden sonra 9 Mart konusunda açılan Madanoğlu Paşa Davası beraatle sonuçlanmıştı.
Yani dağ fare doğurmuştu!
Peki, kim inandı 9 Mart’ın olmadığına?..
Hasan Cemal, nasıl kuryelik yapmış, Doğan Avcıoğlu’nun yazdığı ‘darbe anayasası’nı büyük boy sarı zarf içinde alıp hangi subaya götürüp teslim etmişti?
Hasan Cemal, Kızılay’daki bekar evinde Mürted Hava Üssü Komutanı Korgeneral ile Doğan Avcıoğlu’nu kaç defa gizli olarak buluşturmuştu?
Hangi bombalar nerelere atılmış, neden atılmıştı? Hangi 27 Mayısçı emekli subay dinamit lokumlarını arabasının bagajında getirmişti?
Ama ne oldu?..
9 Mart davasında dağ fare doğurdu. Neden? Çünkü işin ucu zamanın Genelkurmay Başkanı’na, Hava Kuvvetleri Komutanı’na gidiyordu. Dava bir yerde siyaseten kesildi, beraat kararı çıktı mahkemeden...
Ama bu karar, 9 Mart’ın bal gibi bir darbe tertibi olduğu gerçeğini tarih önünde değiştirmedi.”
Bu sözler, hayranlık verici derecede basit bir demokratın, Hasan Cemal’in sözleri.(Milliyet, 10.7.2008)
Fare diyor ki, “Ne olursa olsun, kim ne derse dersin, bundan böyle bu ülkede birileri zarfsız yaşayacak.”
Fare böyle konuşunca gözümde bir büyüyor, bir büyüyor. Dağ farenin yanında küçücük kalıyor.
Fareli Köy
About this entry
Youre currently reading Fareli Köy.
- Published:
- zaman: 11:01 on 17 Temmuz 2008 Perşembe
- Category:
- gökhan özgün, taraf
- Previous:
- Önceki Kayıt
- Next:
- Sonraki Kayıt
0 yorum: