Atatürk'ün Onur'u

Vicdanı zaaflarının gerisine düşmüş insan, en tehlikeli insandır. Bu insan yalnızca karşısındakine yalan söylemez. Kendine de yalan söyler. Sosyopatlığa giden yolun tam ortasıdır bu.

Çünkü zaafları öyle bir noktaya varmıştır ki, yeni bir vicdan icat etmesi gerekir. Eski vicdanı bu zaafları artık taşıyamıyordur. Hakikati itiraf etmeyi geciktirdikçe geciktirir. Hakikati çarpıttıkça çarpıtır. Çözdükçe dolanır.

Adam karısını aldatıyordur. Başkasına âşıktır. Bunu açık açık söylemez. Binbir dert icat eder. Binbir sorun yaratır. Hayatı yaşanmaz hale getirir. Üçüncü kişinin varlığından bihaber kadın helak olur. Meseleyi çözülebilir bir mesele telakki eder. Ama ne yapsa beş para etmez. Tükenir. Tükendikçe, kendinden nefret eder. Bir gün adam çözülür. Bir üçüncü kişinin varlığından söz eder. Ama utanmadan da ilave eder, bizim meselemizin bununla alakası yok. Seni bir başkası için terk etmiyorum. Hâlâ yeni bir vicdan ya da vicdansızlık bulamamıştır kendine. Ama çözülüvermiştir işte. Kaçırıvermiştir altına.

Onca çaba. Onca debelenme. Hele hele şu kısa ömürde sırf birisi façasını bozmasın diye boşa geçen onca vakit. Kadının kendine olan nefreti aniden karşısındakine döner. Sulh ile bitebilecek bir mesele nefretle biter.

Sonunda Onur Öymen çözüldü. Onur Öymen CHP’dir. Sahibinin sesidir. Ve dedi ki, AB gerçekçi değil. AB’den vazgeçip Atatürkçülüğe dönelim.

Şunu baştan söylesene be kardeşim.

Atatürk’ün muasır medeniyet rüyasının çocukları şimdi bu zaafı hangi vicdana yerleştirecek?

Çünkü bu cümleyi şöyle de okuyabilirsiniz. Muasır medeniyet gerçekçi değil, Atatürkçülüğe geri dönelim.

Bir adım daha ileri gidin, bu cümle deli divane olur. Atatürkçülük gerçekçi değil, Atatürkçülüğe geri dönelim.

Hâlâ Atatürk’ü kimle aldattığının adını vermiyor. Ne Onur ama... Hadi artık söyle. Kemal mi, yoksa... yoksa Enver mi? Hadi artık söyle. Memleketi tükettin artık. Memleketin kaybedecek vakti kalmadı.

AB’yi terk etmek istiyorsun demek. Bakalım neyi terk ediyorsun. Geleceği karşılayabilmek için geçmişin prangalarından kopmaya çalışan medeni bir projeyi terk ediyorsun. Uluslarüstü, ortak vatandaşlık hukuku geliştirmeye çalışan bir projeyi reddediyorsun. Eşitliği istemiyorsun. Eşitlik teklif ediliyor sana, ‘nedense’ ben plebim pleb kalayım diyorsun. Ne Onur ama... Ne ‘gerçekçi’ onur.

Yalnızca ‘geleceği karşılayabilen’ medeniyetler dünyanın geleceğini şekillendirdi. Değişmeyen bir hakikat olmaya aday tek gerçek budur.

AB, dünyanın geleceğini şekillendirsin. Sen buna katılma. Sonra dünyanın geleceği de gelip seni ortalık yerde, şekil şekil şekillendirsin. Sen de bunun adına ‘bağımsızlık’ de. Anti-emperyalizm de.

Batı medeniyeti --ki ona birileri muasır medeniyet de diyordu- yeni bir ortak vicdan oluşturuyor. Bu vicdan artık dışarıdan muhalefete açık değil. Bunun karşılığında, becerebilene, hak edene, şartları kabul edene, ortaklık veriyor. Geleceği karşılamaya, geleceği kurmaya ortak ediyor. Dünya vatandaşlığı veriyor.

Batı’yla bir meselen varsa, bunu Batı’nın içinde çözebilirsin artık. Orada muhalefet edebilirsin. Dışarıda kalıp halledebileceğini düşünüyorsan, sanırım hakikaten Türk’ün dünyaya bedel olduğunu düşünüyorsun. Ne Onur ama? Ne ‘gerçekçi’ onur.

Kemalizmin ayağına dolanan Atatürk’se, Kemalist Onur, ona da acımaz. Yahu bir kültür bu kadar mı daraltılır? Kemalizmden kör topal bir ideoloji bile yaratamadınız. Emir komuta zinciriyle memlekete saplanmış bir doktrin yarattınız.

Batı’da pozitivizmin şehveti bitince, Batı’yla bütün alakanız bitti. Şimdi kendinize yeni bir ‘gerçekçi’ şehvet arıyorsunuz. Onu da, babadan bile değil, dededen kalma bir anti-emperyalizmde buluveriyorsunuz.

Artık dünyanın geleceğine ortak olmayı ‘gerçekçi’ bulmayana, dünyanın geçmişini veriyorlar. Hangi geçmişi istiyorsan seç beğen.

Aklın Batı’yla, medeniyetle her zaman sorunu olabilir. Olmalı. Ama sen faşizan bir şehvet istiyorsun. Batı’yı ve Batı’nın yeni bir gelecek için debelenişini hor görüyorsun. Dünyaya bedel muhayyilende kendi kendini tatmin etmek istiyorsun. Soldan sağa, aklı sıra Mussolini virajı almak istiyorsun.

Atatürk’ün çok önemli bir erdemi vardı. O da, Batı’yı küçük görmemesiydi. Şimdi onu da, onun elinden aldınız. Tamamen kitapsız, pusulasız kaldınız.

Atatürk’ün devri, aklın şehvetten örüldüğü bir devirdi. Ama görünen o ki, onun meselesi akıldı. Ondan ötesini bilemeyiz. Çünkü öldü.

Ama sen yaşıyorsun. Ve sadece şehvet arıyorsun. Şehvetin çoktan akıldan çözüldüğü, kendi köşesine çekildiği bir devirde, aklın geleceğinde bir leş gibi sırıtıyorsun.


About this entry


0 yorum: