Uzlaşma Masası

Bir senedir, her darbeden sonra ‘büyük uzlaşma’ çağrıları yapılıyor. Tıynetleri kadar iyi niyetli birileri, çok geniş konsensüslerde, asgari müştereklerde buluşmak gerektiğini söylüyor.

Amerika’da zenciler beyazlarla asgari bir müşterekte mi buluştular? Eğer öyle olsaydı, olsa olsa, otobüste en arka koltuktan bir ön koltuğa geçerlerdi. Türkiye’de temel haklardan birinin, öğrenim özgürlüğünün üzeri çizilmiş durumda. Bunun asgari müştereki ne olacak? Temel bir hakkın asgarisi nedir? Öğrenim özgürlüğünün asgarisi nedir? Türküm, doğruyum çalışkanım’ı öğrenme özgürlüğü müdür?

Yahu biri şu basit sorulara cevap versin.

‘A’ diye ağzını açacak oluyorsun, yeni anayasa için kurucu meclis lazım, yoksa ipe gidersin diyorlar. Bu kurucu mecliste kim ne kadar temsil edilecek? Bu kurucu meclisin bir çoğunluk-azınlık yapısı olmayacak mı? Bu mecliste o ‘yağlı ipi’ kim elinde tutacak?

Yıllar önce Marksist Leninist bir silahlı örgütün lideriyle ilgili bir hikâye anlatılırdı. Hikâyeden ziyade bir tür şehir efsanesi. Bu lider tartışmak için masaya oturduğunda, masanın sol tarafına Marksist-Leninist külliyatı yığarmış. Sağ tarafını da asla boş bırakmazmış masanın. Oraya da, belinden çıkarır, öylesine bırakıverirmiş tabancasını. Sonra da konuşur-tartışır-uzlaşırmış. İşte bu masa, Stalinist bir uzlaşma masasıdır.

Şimdi birileri daha uzlaşma masasına oturmak istiyor. Sol taraflarına yüzbinlerce Atatürk büstü koyuyorlar. Sağ taraflarına da dünyanın en büyük ordularından birini. Ve Türk’ün hukuku denen şeyin kucağına yayılıp oturuyorlar. Yani hakeminin kucağına yerleştirmişler kıçlarını, hakeme dayamışlar sırtlarını, sonra da karşılarına alıp milyonlarca cıscıbıl insanı, konuşup-tartışıp-uzlaşmak istiyorlar. İşte bu masa da Kemalist uzlaşma masasıdır.

Bunun adı uzlaşmaysa, ne olur bana ‘dayatmadan’ ne anladığınızı anlatın. Eğer bu uzlaşmaysa, tehdit ne demek oluyor?

Çocuğuma anadilini öğretirken bu nüansları iyi bilmem lazım. Anadili niyetine bir ‘babalama’ dili öğretmek istemem ona. Bu dil ona ‘vazgeçilmez’ bir hayat tarzı bile getirecek olsa.

Gerçekten anadilimizdeki anlamıyla bir uzlaşma, bir mutabakat arzu ediyorsak, masaya silahla oturanın silahsızlanması, hukukun üstüne çökenin hukukun üstünden kalkması gerekiyor, di mi?

Yani bu masada, öncelikle uzlaşabilmenin hakiki anlamıyla uzlaşılması gerekiyor. Peki, bu “uzlaşmayla uzlaşma” nasıl sağlanacak? “Uzlaşmayla uzlaşmak” ancak ve ancak yeni bir anayasayla mümkün.

Yeni anayasa ‘birilerinin’ önce silahlarını çıkarıp sonra masaya oturmaları için gerekli. ‘Birilerinin’ babalama dilinden vazgeçip anadilimize dönmesi için gerekli. Bu yüzden yeni anayasanın oluşumunda, o ‘birilerinin’ konsensüsü olmasa pek hayırlı olur. Yoksa, anayasa yine babayasa olur. Anayasanın dili de, babalama dili olur.

Yeni anayasa neredeyse mutlak konsensüsle oluşturulacak bir ‘kütük’ değildir. Çünkü yeni anayasa, uzlaşmak için etrafına silahsız oturulacak masanın ta kendisidir. Nedense tekrarlamak istiyorum. Yeni anayasa, uzlaşma masasının ta kendisidir. Bu masanın üzerinde büstlere, silahlara yer yok. Bu masanın etrafında üzerine çökülebilecek bir hukuka yer yok.

Madem yeni bir anayasa, o büyük uzlaşma masasının ta kendisidir. Uzlaşmayı uzlaşma, masayı masa olmaktan çıkaranlar bu anayasanın oluşumuna niye ve nasıl olur da dahil edilebilir, bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum.

Yoksa saf değilim, görüyorum, şu anda gidişat, yeni anayasadan ziyade babadan kalma senatoya doğru. Zamanı iyice yavaşlatmaya doğru. Medyamızda gazete köşelerinden bu senatoya aday pek çok kişi var. Onlar senatoyu kurmuşlar bile. Bir an önce de faaliyete geçirmek istiyorlar sanki.

Birileri acımasızca boğazımızı sıkıyor. Birileri de tatlı tatlı uzlaşma dillerini boynumuza doluyor. Şu işlerini tatlı tatlı görenler bana çok daha vahim, çok daha tehlikeli geliyor. Onları ve dillerini iyi tanıyın. Çünkü bir gün bakmışsınız ki, onlar senatör oluveriyor.


About this entry


0 yorum: