Velev ki siyasi simge, niye olmasın?..

Garip ama gerçek. Garip ama gerçek olan şeyler o kadar çoğaldı ki, onların garipliğinden mi şüphe etmek lazım, yoksa gerçekliğinden mi?.. Bu mesele bizi aşar. Bir şüpheciye sormak lazım.

Gerçek olan şu. “Velev ki siyasi simge olsun...” cümlesi bir iktidar partisiyle birlikte bir memleketi dibe götürüyor.

Ve garip olan şu ki, tam da bu cümle, bu ülkeyi kurtarabilirdi, o ‘meşhur uzlaşma’nın temeli olabilirdi.

Ama ne söyleyen ağzından çıkanın, ne de bu cümleye atlayan mağribi, bulduğu malın farkında.

Yargının vicdansızlığına bir yandan da müteşekkir olmak lazım. Vicdanı olanlara hukuk felsefesinin kapısını açtı. İşte size hukukçu olmayan bendenizden amatör bir hukuk yazısı. Hukukta amatörlüğün bu günlerde inandırıcılığı hiç şüphesiz ki çok yüksek. Müsaadenizle bundan istifade etmek istiyorum.

İşte fırsatı kaçan uzlaşama.

Türbanı ‘ancak ve ancak’ bir siyasi simge olarak üniversiteye kabul ettiğiniz takdirde, gerçek kamusal alandan uzak tutabilirsiniz. Böylece aradığınız uzlaşma teminatını da gökte ararken yerde bulmuş olursunuz. Tabii ki iyi niyetliyseniz. Dayatmadan ziyade, hakiki bir uzlaşma arayışı içindeyseniz.

Türban bizatihi bir siyasi simge olduğu için üniversiteden uzak tutulamaz. Ve ancak ve ancak, yine aynı nedenle, eğer bir siyasi simgeyse, devlet dairesinden, ilkokul öğretmeni kürsüsünden uzak tutulabilir.

Aranan teminat bu değil miydi? Ben mi yanlış hatırlıyorum?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının arkasındaki zımni mantık ve teminat da zaten budur.

Medeni dünyada üniversite, her siyasi görüşün özgürce ifade edildiği bir yerdir. İfade özgürlüğü de yalnız konuşmayı yazmayı değil, kendini kıyafetle, sembollerle ifade etmeyi de kapsar. Bizim asker anayasamız bile ne yaptığını fark etmeden, ifade özgürlüğünü özgürlükler kapsamına almıştır.

Avrupa’da türbanı üniversitenin dışına itmek tam da bu yüzden hayal edilemez bir özgürlük kısıtlamasıdır. Türban bizatihi bir siyasi simge olduğu için. Çünkü bir siyasi simgenin üniversiteye girememesi, üniversiteye düşünce özgürlüğü kısıtlaması getirmek demektir, ki bu da, Avrupa’da kabul edilemez bir şeydir.

Ama yine aynı Avrupa, mesela İsviçre’de bir ilkokul öğretmenin okula türbanla gelme hakkını tek kalemde çizip atabilir. Bunun nedeni de temelde aynıdır. Türbanın bir siyasi simge olması.

Yani Avrupa’nın türbanı bazı yerlerden uzak tutabilmesinin koşulu, türbanı üniversiteye, bir siyasi simge olduğunu öncelikle teyit ederek kabul etmesindendir.

Avrupa hukukunun mantığı şudur. Velev ki siyasi simge olsun demeyelim. Basbayağı siyasi simge olsun diyelim. Üniversiteye ‘doğal olarak’ kabul edelim, bunun karşılığında da kamusal alandan, yani siyasi propagandanın özgür olmadığı alandan uzak tutalım.

Özgürlükçüdür veya değildir, ama bu, en azından başı sonu olan bir hukuktur. Ve ortak bir mantık çerçevesinde tartışmaya açıktır.

Türkiye’de ise böyle bir hukuk tartışması fırsatı toplu histeri nöbetleri yüzünden heba olup gitmiştir.

Uzlaşmada samimiysen, niye böyle bir tartışma fırsatının üzerine atlamıyorsun? Tamam kardeşim, madem öyle dedin, öyle olsun, siyasi simge olsun, buyur siyasi simgeni üniversiteye sok. Ama madem siyasi simge olduğunu kabul ettin, oraya veya buraya da zinhar sokamazsın demiyorsun?

Çünkü sen uzlaşma falan istemiyorsun. Asgari bir demokraside uzlaşma, böyle tartışma fırsatları üzerinden ilerler. “Çoğulcu darbeler” üzerinden değil.

Tartışmaya ve uzlaşmaya buradan başlarsak, bir bakmışsınız, üniversite nedir, onu da fena halde tartışmaya başlamışız. ‘Gerçekçi’ hiç kimse de Türkiye’de bu tartışmaya ‘gerçekten’ girmek istemez, di mi?

Ve sen, böyle tartışma fırsatlarını değerlendireceğine, darbeleri normalize etmek, sıradanlaştırmak, meşrulaştırmak fırsatlarının üzerine atlarsan, birileri de senin iyi niyetinden şüphe eder.

Çünkü bütün söylediklerinin arkasında çok ‘karmaşık’, ama bir o kadar da ‘basit’ bir iki cümle vardır.

O bir iki cümle de şudur. Bu ülke çok karmaşık bir ülkedir. Bu karmaşıklığı kimsenin, ama kimsenin aklı alamaz. Ne yaparsanız yapın, ama asla benim hassas ucubeme dokunmayın. İlla değiştirecekseniz, makinenin yağını değiştirin, ama sakın daha fazla ileri gitmeyin. Çünkü bilmiyorsunuz. Bu ucube makineyi icat eden bile artık bunun nasıl işlediğini unutmuş, siz gafiller, nereden bileceksin?..

İşte size, sakın elleşmeyin, makine bozulur, demokrasisi.

Makineye ‘yeni yağ’ devrimi. Radikal bir hamle.


About this entry


0 yorum: