Şifre-deşifre çemberi

Salı günü, yine bu köşede, Etyen Mahçupyan’ın yazısı muhteşem bir ironiyle başladı ve bitti.

--Şeklen bir demokraside, esasen otoriter bir vesayet rejimi altında yaşıyorsak, şekil denetimi ne ola, esas denetimi ne ola? Şekli inceleyen esası inceliyordur. Esası inceleyen ise aslında şekli. Gocunabilirsin, ama sakın şaşırma

Bütünüyle başaşağı bir rejim. Şekil dersem esas anla. Esas dersem şekil anla

Bu ironide bir şey daha gizli. Ki bu her şeyden daha vahim. O da, Türkiye’nin ‘şeklen’ demokrasi olmakta ve kalmaktaki ısrarı. Şeklen demokrasiyi derinleştirme çabası. Şeklen demokrasinin dilini kurma, bu dili anlamlandırma, memleketi bu dile kilitleme ihtirası. Bu dil, yalnızca karanlıkta parlayan fosforlu bir dil. Bu dil, şeklî demokrasiden esas demokrasiye geçişi engellemek için otoriterliğe binbir demokrat jargon taşıyan bir dil. Bu dil, kendi kendilerini merkeze atayıverenlerin dili.

Bu dille savaşmadan, bu dille uğraşmadan, bu dili mahkûm etmeden, bırakın tartışmayı, konuşmak bile mümkün değil. Çünkü bu dil, insanların aklını karıştıracak. Bu dil, zamanın ayağına dolanacak. Bu dil, Türkiye’yi demokrat dünyadan izole edecek. Bu dilin varlığı ve gittikçe zenginleşmesi sayesinde, ‘yabancılar’ ‘Türk demokrasisi’nin ‘içişlerine’ karışamayacak.

Eskiden cumhuriyet ve muasır medeniyetin taştan, plastikten referansları ile idare eden rejim, yeni dünyada artık kendine bir demokrasi dili kurmak zorunda. Artık bir anlam dünyası yaratmak ihtiyacında. Yalnızca burada değil, otoritelik her yerde, mesela Rusya’da da bir demokrasi dili arayışı içinde.

İtidal çağrısı denen, bu yeni sahte dili kurun ve bu dilin içerisinde kalın, emrinden başka bir şey değil.

Türkiye’de birileri, ki onlar özürsüz ve şuurları fena halde yerinde ‘ortayolcular’, her gün bu dili baştan kuruyorlar. Otoriteyi demokrasiyle şifreliyorlar. Esasta otoriter, şeklide demokrat bir şifreyle konuşuyorlar, yazıyorlar.

Geniş tabanlı uzlaşmadan söz ediyorlar. Aslında söz ettikleri, arzu ettikleri, biat edilmesi.  Biat kültürünü ‘uzlaşma’ adı altında demokrat bir şifreyle tekrar tedavüle sokmak istiyorlar. Totaliter referanslar dünyasından demokrat bir anlam dünyasına geçmek istiyorlar. Demokrat şifrelerle itekleyerek memleketi, bir köşede kilitlemek istiyorlar.

Sürekli ‘çoğulcu demokrasi’yi vurguluyorlar. Ne kadar güzel di mi, kim istemez? Çoğulcu demokrasi kelimesinin içine şifreledikleri, şantajcı otoriterlik. Deşifre edince görüyorsunuz ki, nedense sürekli endişe içinde olan bir azınlığa, her parmak şaklattıklarında, 5 yıldızlı bir gönül rahatlığı temin edemezseniz, azınlık diktatörlüğü devam eder, demek istiyorlar. Çoğulcu demokrasilerde gayet tabii ki siyasi ya da etnik azınlıklar haklarını almak için her türlü demokratik imkânı sonuna kadar kullanma hakkına sahiptir. Ama bu imkânların bırakın sonunu daha başında bir iktidar partisini kapatmak yoktur

Hukukun üstünlüğü şifresine hiç girmeyelim. Onu, sözünü ettiğim yazıda Etyen Mahçupyan deşifre etmiş zaten. Çok da iyi etmiş.


Otoriterliği demokrasiyle şifreleme çabası ‘çok sesli’ televizyonlarımız için de çok önemli.

Bu şizofrenik imkân sayesinde “tartışamama programları” büyük rating alabiliyor

Birileri sürekli otoriterliği demokrasiyle şifreliyor. Hem de ne şifrelemek, 180 derece tersinden şifreliyor. Demokrat da çıkıp helak oluyor. Ve elinden geldiğince o dili deşifre ediyor.

Şifre-deşifre, şifre-deşifre, şifre-deşifre, devran dönüyor. Bunun adı tartışma değil, hatta münazara bile değil. Bu hiç bitmeyen bir psikanaliz seansı gibi. Seans hiç bitmiyor, çünkü hasta olan hastanenin sahibi. Seans, o ne zaman ‘rahatlarsa’ o zaman bitecek

Bu dili büyük itinayla kuran ‘itidalli’ kişilere çok dikkat etmek lazım. Çünkü onların önemli bir kısmı kuzu postunda kurt.

Onların derdi, Türkiye’yi bu şifre-deşifre patinajıyla yavaşlatmak. Demokrasi ateşiyle otoriter zehrin dansını ebedî kılmak. Ve Türkiye’ye zamanı kaybettirmek.

Zaman kaybetmek artık her şeyi kaybetmektir. Çünkü beğenin beğenmeyin, dünyanın yeni oturuş düzeni Türkiye’yi demokrat dünyaya davet etmek zorunda kaldı. Ama bu davetin altında bir de LCV var. Davete icabet edip etmeyeceğinizi önceden belirtmeniz lazım. Öyle elinizi kolunuzu sallayıp istediğiniz zaman, istediğiniz gibi, ben geldim lan, diye dalamazsınız oraya.

Demokratların üzerinde, zamanı, çağı ve dünyayı arkalarına almış olmanın gizli rehaveti var sanki. Tarihe teslim etmişler siyaseti. Karşı tarafı küçümsüyorlar... Nasılsa bir gün demokrasi gelecek... Hangi gün geleceğini bilmek bu devirde çok önemli. LCV


About this entry


0 yorum: