Mucizeler İttifakı

Maç çevirecek kalitede futbolcular + Değerini Türkiye sığlığında değil dünya derinliğinde idrak etmeyi kafasına koymuş dikkate şayan bir teknik direktör + Futbola yapılan onca yatırım + Başarıya duyulan açlık + Dünya piyasasında fiyatını yükselteme fırsatı = Yarı final. Belki de final.

Ve mucizeyle uzak yakın alakası olmayan bu sonucu, bir ‘Çılgın Türk’ mucizesi olarak sunmaya çalışan ucube Türk basını.

Bu denklemde ortada akıldan uzak bir şey varsa, o da Türk medyasıdır. Madem Allah’ın 70 milyon seçilmiş kulu ve onların iman gücü mucizelerin kudretiyle donatılmıştı, 20-30 yıl evvel bu kudret neredeydi?

Türk futbolu mucizelerden çok uzakta yaşıyor artık. Ama gelin görün ki, Türk medyası hâlâ kıçını omuzlarının üzerinde gururla taşıyan bir ucube olmaya devam ediyor.

Bu medyanın zihninde Erke Dönengeçi’yle Türk futbolu arasında hiçbir fark yok. Dahası, olmamalı da. Pozitif olanı imana tahvil eden, imana dair olması gerekeni pozitivizmle kırıp bozduran ruh hali, ruhban hali...

İşin garibi laf Türkiye’ye gelince, Avrupalı da aynı muhabbete bayılıyor. Aynı sularda serinliyor. Türk mucizesi diyor, onlar da. Ne mucizesi ulan!..

Bu ‘mucize ittifakı’na dikkat edin. Bu mucize çarşafında Avrupa’yla Türkiye’nin birbirini şehvetle okşamasına dikkat edin. Çünkü AB’ye girmeyi önemsiyorsanız, Avrupa ve Türkiye’yi hiç çıkmak istemedikleri bu sado mazo faşist yataktan çekip çıkartmak için çok ama çok uğraşmanız gerekecek.

Demokrasinin dilinde birbirine yaklaşamayan Avrupa ve Türkiye, mesele Türk Futbolu olunca, birbirine yumuluyor ve dillerini sado mazo bir arzuyla birbirine doluyor.

İşte Avrupa faşizanlığıyla Türk faşizanlığını, Avrupa gericiliğiyle Türk gericiliğini, Avrupa kavimciliğiyle Türk milliyetçiliğini bir araya getiren müstehcen ittifak. Mucizeler İttifakı.

Faşizan ittifaklarda kaçınılmaz olarak sadist ve mazoşist taraflar mevcuttur. Yalnız ve güzel taraf, mazoşist taraftır. Kader kurbanıdır. Ama güzeldir ya, Tanrı ondan yanadır. Mucizeler ondan yanadır. Sadist taraf da bunu seve seve kabul eder. Mucizeler senin olsun güzelim, hakikat de benim. Ben seni hakikatle ezerim, sen de beni mucizelerle hırpala. Ben seni 39 yıl döverim, ben sadoyum, sen de beni 40 yılda bir, sen de nasılsa mazosun. Ben seni hakikatime kabul etmem, sen de beni mucizene kabul etme.

Aslında Avrupalı Türk’e şöyle demektedir. Sen kendini mucizelerin hakikiliğine inanarak aşağıla, ben de kendimi hakikatimin mucizevî olduğuna inanarak yücelteyim.

İnsan ruhunun karanlığında mazoşizm yosun gibi ortalığı sarmasa, sadistlik neyle beslenir. Mazoşistin varlığı olmasa, sadist ne kadar da yalnız ve çirkindir. Avrupa’nın milliyetçisi Türk milliyetçisinin varlığına duacıdır.

Mucizeler İbrahimî dinlerin ‘pagan’ yanıdır. Mucizeler, Tanrının ‘kendi yarattığı’ dünyaya inip taraf tuttuğu, taraf tutmanın ötesinde meseleye bizzat müdahale ettiği anlardır. İlk yaptığı müdahale adilâne görünebilir, deniz yarılır, kurtuluş yolu açılır. Ama sonra bir bakmışsınız kurtulanlar kendini Tanrının seçilmiş kulu ilan etmiş. Onlar da haklı. Deniz önümde yarılırsa, ben de kendimi seçilmiş hissederim. İbrahimî dinlerin birbiriyle mücadelesi, seçilmişlerin mücadelesidir. Her biri bir başka türlü seçilmiştir. Medeniyetlerin ya da dinlerin mücadelesi değildir bu. Aynı medeniyetin içinde cereyan eden acımasız bir ‘seçilmişlik’ mücadelesidir. Mucizelerin mücadelesidir.

Müslümanlık peygamberini ve inancının temelini mucizelerden büyük bir incelikle uzak tutsa da, kültüründe mucizelerden zerre kadar uzak durmayı başaramamıştır. Ne de olsa temelinde aynı İbrahimî kültür.

Dine karşı ‘mesafeli’ olmayı seven cumhuriyet kültürümüz de, nedense din kültürü içinden en faşizan şeyi, mucizeleri çıkarıp başımıza taç etmeyi bilmiştir.

Avrupalı kavimciyle Türk milliyetçisinin ittifakı tatlıdır. Avrupalı büyük ve kalıcı mucizenin sahibidir. Onun seçilmiş çocuğudur. O ‘mucizenin’ adı, Batı Medeniyeti’dir. Burada Türk’e yer yoktur. Ama şu Çılgın Türkler yok mu, onların da kendi mucizeleri vardır. Sen onun küçük mucizelerine bulaşma ki, o da senin büyük mucizene bulaşmasın.

İşte bu yüzden Avrupa, en az Türkiye’nin ona muhtaç olduğu kadar Türkiye’ye muhtaçtır. Büyük Mucize’den kurtulmak için muhtaçtır. Ruhunun derinliklerindeki faşizmden kurtulmak için muhtaçtır. Avrupa Kültürü seçilmiş insanlara bahşedilmiş bir mucize değildir. Avrupa Kültürü, dışardan naklettiği kanı da hesaba katmayı unutmazsak, insanlığın eseridir.

Futbola gelince, futbol masumdur. Daha da önemlisi, futbolun masum olduğuna inanmayanın bunları tam da bugün böyle görebilmesi imkânsızdır.


About this entry


0 yorum: