Yeni Aristokrasi

Bebeklerinin ismi artık Aleyna’dır, Melisa’dır, Alisa’dır. Onlar aslen buralıdır. Ama onlar artık buranın yerlisi değildir. İsimleri konvertibiliteye açıktır. Bu çocuklar mutlaka dünya standartlarında eğitim alacaktır. Bu eğitim dünyadakinin 10 misline patlasa bile. Anayı babayı pahalısından memur, ucuzundan esir etse bile. Yaşadıkları ülkede devlet, bırakın ilköğretimi, üniversitede bile doğru dürüst eğitim vermiyormuş, ne gam... Bu onların değil, ‘yerlilerin’ meselesidir.

Artık tüketmek için İngiltere’ye, Fransa’ya gitmeleri gerekmiyordur. Avrupa, Türkiye’nin Batı kültürü üretmeden Batı kültürü tüketme arzusunu çok iyi kavramış ve onun ayağına gelmiştir. Haute Couture markaların üzerine uydudan eş-anlı Amerikan dizilerini, bir iki İstanbul festivalini ve İstanbul’un Batı’yı şaşkınlığa düşüren gece hayatını ekle, iş bitmiştir. İstanbulizm. You really feel at home.

Onlar artık tescilli Batılıdır. Bu yalnız ve güzel memlekette kendilerine tatlısıyla acısıyla dört dörtlük bir ‘expatriot kültür’ tesis etmeyi sonunda başarmışlardır.

Sömürgeci expatriot’un kültürü fena halde kıyakçı bir kültürdür. Batılı olmanın sorumluluğuna sahip olmadan Batılı olmanın ayrıcalıklarına sahip olmaktır. İnsan bunu ancak memleketinden uzak, güzel ve yalnız bir ülkede yapabilir. Yaşanan acılardan ve geçmişten kendinizi sorumlu hissetmediğiniz, ama ülkenin geleceğinde söz sahibi olduğunuz bir yerde. Gelecek söz konusu olduğunda ‘expatriot’ yerlidir, geçmiş söz konusu olduğunda ise yabancı. Ne kıyak di mi?

Expatriot’un siyasi görüşü kendi ülkesinde geçerlidir. Kendi ülkesinde demokrattır mesela. Ama kolonide faşist olabilir. Çünkü ‘expatriot’ anavatanının siyasetiyle ilgili hayalci olabilir, ama koloninin antropolojisinde ‘gerçekçi’ olmak zorundadır.
Zaten ‘gerçekçi’ olmak onun bizzat işidir. Hayatını böyle kazanır. Aynı ‘gerçekçilik’ Batı’da para etmez, o da zaten bu yüzden buradadır. Burada, kolonide, beş para etmez ‘gerçekçiliğini’ pazarlamaktadır.

Hem gerçekçi hem hayalci, hem ilerici hem muhafazakâr, hem demokrat hem de faşist olmayı aynı anda başaran ‘expatriot’, herkesten çok soydaşı Batılı demokrattan nefret eder. Çünkü bu küstah demokrat, hiç bilmeden ahkâm kesmektedir. Hiç anlamadan akıl vermektedir. Ayrıca burası o ‘yabancı demokratın’ değil, artık onun ülkesidir. (İşte ‘expatriot’ aniden yine yerli oluverdi.)

‘Expatriot’ kendi geleceğiyle yaşadığı ülkenin geleceğini aynı gelecek olarak görmez. Bu iki geleceği itinayla birbirinden ayrı tutar. Onun ve torunlarının ‘ayrıcalığı’, bu iki geleceğin birbirinden ‘ayrı’ olması üzerine kurulmuştur.

Globalizm sanki Türkiye’de bazılarını kendi anavatanında ‘expatriot’laştırıyor. Ayrıcalıkları sabit bir burjuvaziyi kör bir aristokrasiye dönüştürüyor. Müthiş bir kavram kargaşası yaratıyor. Siyasi bölünmelerde ırkçılığın söylemini taklit etmek imkânı veriyor. (Türbanlı türbansız bölünmesi kuvvetli ırkçı nameler taşıyan bir bölünmedir.)

Bu denemeyi TÜSİAD’ı ve onun uzak-yakın çevresindeki zihniyeti anlayabilmek için yazıyorum. Yüzde yüz Batılı gibi olmaya gayret edenlerin niye Batı konusunda ayak sürüdüğünü kavramak, niye AB ve demokrasi konusunda bir türlü samimi olamadığını görebilmek için yazıyorum.

Hem demokrat, hem faşist, hem şehvetle Batılı, hem hiddetle Batı düşmanı olabilme hali anlaşılması zor bir şizofreni. Bir ülkenin en Batılı semtlerinin (Etiler, Nişantaşı mesela) seçimlerde Batı’dan uzaklaşmayı en çok kafasına koymuş partiye, CHP’ye oy vermesi biraz fazla manidar.

Bu insanlar Batılı hayat tarzından vazgeçecek insanlar değil. Ama Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırmakta bir sakınca görmüyorlar. Batılılığı bir ayrıcalık olarak yaşamak istiyorlar. Kendi anavatanlarında bir ‘expatriot’ gibi yaşamak istiyorlar, bunu tercih ediyorlar. Türkiye’nin Batı’yla yegâne ve ayrıcalıklı bağının kendileri olmasında diretiyorlar. “Yerlileri” bu işe karıştırmaktan hoşlanmıyorlar.

Sanki buralı değiller de, Türkiye’de yaşayan birer Sarkozy, birer Merkel’ler. Türkiye’de yaşayan Avrupa kökenli koyu Hıristiyan demokrat bir ‘expatriot elit’ eğer varolsaydı, aynı onlar gibi davranırdı. Türkiye’yi sürekli kol mesafesinde tutup, ne Avrupa tarafına, ne de başka tarafa salardı.

Söz konusu seçkinler, sevinci, tasası ve Amerikan pazarıyla eskiden Sovyet seçkinlerini andırıyordu. Şimdi devir değiştikçe sanki Güney Afrika seçkinlerini hatırlatıyor. Garip. Çok garip.


About this entry


0 yorum: